WhatsApp
Zaman Tüneli'nde Pera / Beyoğlu  Giovanni Scognamillo
300 X 250 Reklam Alanı

Zaman Tüneli’nde Pera /Beyoğlu

 Öncü bilimcilerin zaman yolculuklarının olasılığı üzerinde tartıştıkları bir dönemde zaman tüneline ilk adım atmaktan daha doğal ve güncel ne olabilir ki? Evet, değerli dostum ve araştırmacı meslekdaşım Jak  Deleon’un  önerdiği, isim babalığını yaptığı böyle bir dergi köşesini baştan sevdim ve kendime çok uygun çok yakın buldum. Bir taraftan bilimkurgusal bir “etiket”(ki bendeniz bilimkurgu severim) öte taraftan eskinin Pera’sı olan bir Beyoğlu, içine biraz da gizem karıştırırsak bu iş oldu sayılır. Ancak…

 

Evet ancak burada benden sulu gözlü ve bol ah vahlı abartılı ve özentili satırlar anılar ve duygular bekliyorsanız hevesiniz ne yazık ki kursağınızda kalır. “Nostalji” denilen o özlem ve hasretten yana olmadığımı bilen bilir bilmeyen de bu vesileyle öğrenmiş olur. Bir insanın , bir toplumun, bir ülkenin, bir kentin ve bir mekanın geçmişi muhakkak ki anılır, yazılır, konuşulur ve düşünülür ve tüm bunlar son derece gereklidir. Nedir ki ben buna “nostalji” değil de “tarih” demeyi, o tür bir duyguyu bir araştırma , inceleme, belgeleme nedenselliği saymayı(ve böylece uygulamayı) yeğlerim. Bu da bir davranış ve değerlendirmedir, ola ki daha ölçülü ve daha gerçekçi.

Kuşkusuz Pera’dan bol bol söz edeceğiz ve zaman tünelimiz bizi gerilere götürecek,  geçmişlere dalacak, bilinenleri bir kez daha anımsattıracak ve bilinmeyenleri canlandıracak, yeniden hayata döndürecektir.

Her ne kadar, ilk bakışta, bu Beyoğlu (Pera) konusu dar kapsamlı görünüyorsa da(işin sonunda sadece bir semt’ten söz edeceğiz) pratikte ve uygulamada bu hiç böyle değildir (öyle olsaydı zaten bu dergi çıkmazdı ve de bu dergiye gereksinim kalmazdı.)

Beyoğlu, geçmişinden bu güne her açıdan incelenmesi, araştırılması gereken bir toplumsal, kültürel olgudur; zaman zaman kocaman bir İstanbul kentinin genel kuralları, düzeni ve gelenekleriyle çatışan, zaman zaman  çeşit “serbest bölge” kimliğine bürünen, bir “no man’s land”ı  andıran, zaman zaman davranışları ve beğenileri, adetleri  adeta dikte eden.

Tarihin bir “tekerrür”den, bir tekrardan “ibaret” olduğu tartışılmaz bir gerçektir ve bunun belki de en açık ve belirgin göstergesi Beyoğlu’dur ve her zaman böyle olmuştur. Beyoğlu’nun her dönemi ister ülkenin (Osmanlı İmparatorluğundan Cumhuriyet’e, çok partili yıllardan demokratikleşmeye ve çağ atlamaya kadar) gündemine uysun veya uymasın bir çeşit öncülük arayışıdır , bir çağdaşlaşmadır ve kesin bir batılılaşmadır, hazmedilmiş ya da hazmedilmemiş. Önceki yüzyıl batılı “seyyahlar” a baktığımızda Pera sanki Avrupa esintilerini taşıyan azgelişmiş, özentili bir taşra kasabasıdır.Doğrudur, batılı seyyahların (de amicis, Gautier,Vigier, Lamartine, Von Tietz, Flaubert, de nerval v.d) aradıkları Doğulu esintiler ve duygular, “egzotik” görüntüler ve kokulardır. Dolayısıyla Pera’nın karmaşık şatafatı, özentisi (artı karanlığı, pisliği, yangın kalıntıları) onlara hiç çekici ve ilginç gelmiyor ve gelemez. Kanımca bu Pera/Beyoğlu’nu değerlendirmek ve anlatmak için temelde İstanbullu olmak gerekiyor. Bunu bir ayrıcalık olarak ortaya sürmüyorum, yanlış anlaşılmasın, bunu bir ölçü , bir karşılaştırma olanağı, bir yöntem olarak görüyorum. 80’li yıllardan bu yana yeniden gündeme gelen (oysa gündemden hiçbir zaman çıkamayan) Beyoğlu/Pera çok anıldı, yazıldı, konuşuldu, tartışıldı, suçlandı ve savunuldu. Bazen anılarda anlatılan bu Beyoğlu fazlasıyla pembeleşti, olduğundan da çekici göründü. Doğaldır diyeceğim (bunu bir kişisel savunma olarak kullanmadan) çünkü yazar da insandır gerilere giden boyut atlayan, zaman tünelini kullanan, bir noktadan sonra, mekanları değil  de mekanlarda geçen yıllarını (çocukluğunu, gençliğini, deneylerini) anlatıyor. Duygulanması, özlemler duyması, bu yüzden nesnelliğini kısmen bile olsa yitirmesi doğaldır.

Beyoğlu’nun, örneğin, çeşitli mekanları çok anlatıldı, değişik açılardan bakıldı, değerlendirildi, ve sonuçta her ünlü mekan (Lebon’dan Degüstasyon’a, Pera Palace’tan Rejans’a, Karlman Pasajı’ndan meyhanelere) değişik tonlamalar kazandı.

Tamam, tüm bunlar kaçınılmaz, herkes belgeselci olamaz veya olmak istemez, herkes gerçek gerçeğin peşinde değildir hatta herkes gerçek gerçekten hoşlanmaz, gerçeği renklendirmek ister, düşlendirmek ister.

Bugünün genç Beyoğlu’su, yılların geçmesi ile, eskiye kaydığında, başka bir “nostalji”nin kaynağı haline geldiğinde onu anlatmaya kalkacak olanlar kaçınılmaz şekilde allayıp pullayıp anlatmayacaklar mı?

“Rose Nuar”ı ve “Garden”ı “Kristal”i “Taksim Belediye Gazinosu”nu anımsayanlar, onlar tarihe karışınca onları izleyenler “Cafe Gramofon”dan “ “Cafe Wien”den, “Zenfecil”den “Andromeda”dan, “Çiçek Bar” dan, “Kemancı”dan söz edecekler ah vahlarla, “Mc Donald’s”ın, “Burger King”in, “Tex Mex”in fast foodlarını ballandıra  ballandıra anlatacaklar ve bu böyle gidecektir, zaman tünelinin içinde ve dışında, kuşaktan kuşağa.

Tarihin tekerrürden ibaret olduğu, sürekli devrelerden geçtiği yeniden kanıtlanacak, her şeyde ve her konuda.

Geçmişteki bir mekanı, bir olayı, bir davranış tarzını anlatmak her defasında onu benimsemek anlamına gelmez. Evet. Beyoğlu’nun geçmişinde (ama sadece Beyoğlu’nun değil!) kravat takılırdı, takım elbise giyilirdi ve de “fötr” şapka kullanılırdı. Bugün ise, genelde , gelsin kasket, kot pantolon, oduncu gömleği. Gerilere dönüp zaman tünelimizi kullanıp, eskinin bir Peralı’sını bugünün İstiklal Caddesi’ne getirdiğimizi düşünün. Adam feleğini şaşıracak, görenler ise onun bir klip çekiminden yeni çıktığını sanacaklar.

Bu sadece, böyle bir örnektir. Her şeyin göreceli olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu kez de Beyoğlu/Pera’nın da başka çaresi olmadığı için (göreceli olduğunu kabul edelim) (zaten çoktan kabul etmişiz zorunlu olarak). Acaba tersi olabilir mi, herkes için geçerli bir Beyoğlu/Pera imajı (yani görüntüsü) oluşabilir mi?

Soruyu daha çok kendime soruyorum, sorarken biraz muğlak buluyorum ama sonuçta yanıtım olumludur. Dilerseniz saplantı deyin ama ısrarla, aynı noktayı, aynı (sıradan) görüşü tekrarlıyorum: Yeniden Pera evet, yeniden Beyoğlu evet ama eski şeylere yeni gözlerle bakmaya çalışalım (bu da çok tekrarladığım bir sözdür).

Tüm bunları neden yazmak ihtiyacı duydum bir ilk yazı olarak? Çünkü işin başında, o zaman tüneline ayak atıp gerilere belki de çok gerilere dönmeden önce bazı ilkeleri, bazı “düşünce şekilleri” üzerinde durmayı, çizgiyi ve (tutturursak) ölçüyü belirtmek istedim.

 

O la ki merak  edersiniz bu Beyoğlu/Pera’nın zaman tüneline birlikte bindiğimizde nerelere gideceğimizi kimlerle karşılaşacağımızı , neler göreceğimizi?. Aslında bu an kesin bir güzergah çizmiş değilim, söz konusu bir “zaman tüneli olduğuna göre işi biraz “zaman”a bırakıyorum. Biraz çağrışımlara ve de belgelere. Her yolculuk, ne denli ayrıntılı planlanırsa da bir sürpriz, bir bilinmeyen olduğuna göre çıkacağımız bu yolculuklar da öyle olsun, izninizle.

Bir başka zamanda bir başka Beyoğlu/Pera’da görüşmek ve yaşamak üzere…

Zaman Tüneli’nde Pera /Beyoğlu

 

 

 

 

Anasayfa Reklam Alanı 1 728x90

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!