WhatsApp
Şair Küçük İskender'in gözünden Beyoğlu'nun 90' lı yılları
300 X 250 Reklam Alanı

Bir levanten gardrobu

‘Şarkılar seni söyler, dillerde nağme adın; aşk gibi, sevda gibi, huysuz ve tatlı kadın’ diye kalbimi sıçrata sıçrata bambaşka bir gençliğin üzerine, karıştık teslim aldığımız simsiyah mekanlara. Yutulan uyuşturucu haplar nasıl patlar, esritir ve sönüp kaybolursa, tıpkı öyleydi pavyondan dönme travesti  rock-barlar.

Aynı yüzlere aynı maksatlı ifadeleri oturtmuş içine hava üflenmemiş balonlar gibi şişirilmeden patlamış hayatlarla cellat bir bakışı süsledik. Sıradan bir melankoliği İstiklal Caddesi’nin bütün zulalarında, torbacıların tırnaksız parmaklarında, koyu renk takım elbiseli, kimlikleri şaibeli adamların kabarık duran ceketlerinin altlarında, bira içmeye/ sevişmeye yaşı tutmayan küçükbeyler, küçük hanımlarda, ucu yırtılarak jung cezvesi yapılmış içki şişesi kapaklarında, kırmızıdaki şeytanda, dilsiz- alkolik- fakir bir kadının kainatı kurtaran kült teninde, nedense bir parça Nebahat Çehre’de, bir parça üstü gazete kağıdı ile örtülmüş tinerci çocuk cesedinde aradık. Aradık da bulamadık. Evet, Beyoğlu’nda her sokak biraz Elm Sokağı’dır. Bacakları olmayan bir dilencinin Cadde-i Kebir’e uzattığı sorgulayıcı avucunda biriken tarihi faksları kim?  Hangi cesaretle  okuyabilir ki? Ceplerindeki pet sularla köşebaşlarına kendi mezar taşlarını diken genç nesil! Niye şükrediyoruz?!

Bizim bizden başka tanrımız yok! Fransız Kültür’le başlayıp kısa bir metro ile biten koskoca yolculuğumuz esnasında kimbilir kaç ölü bıraktık?! Delilerimize bile güvenmemişken. O, çöpleri karıştıran entellektüel yaban! Durmadan bir aşağı bir yukarı yürüyen, uzun sakallı , suskun pis adam. Arada sırada insanlara da saldırırdı. Döverlerdi. Bu kere kanaya kanaya devam ederdi seferine. Başı önünde gözleri dalgın. Ya o herkesi korkutan çılgın! Hanginize güvendik ki sanki.

Şecaattin Tanyerli. O ölümsüz tangoları bıkıp usanmadan çalan Karakedi plak Evi’nin önünde biriken çocukluğum! Hepimizin çocukluğu aç bırakılmıştır. Hepimiz en az bir kere Nisa Serezli’yi görmüşüzdür rüyamızda. Adlarımızı değiştirmişizdir. Adlarımıza kötü muamele yapmışızdır. Cinlere karışmışızdır. Cadılarla akraba çıkmışızdır. Duraklayıp Saint Antuan’a dalmışızdır. Herkesin kütüphanesinde İlhan Berk’in Pera ‘sı olmalıdır. Her savaş Beyoğlu’nda biter. Bir kıyafet seçersiniz kendinize. Bol aksesuar. Bol makyaj. Bol kişilik. Ve saparsınız, sizi sarıp sarmalayan, git gide sarıp sarmalayacak olan ülkecaddeye. Galatasaray Lisesi’ne doğru filizler, buseler, iç gıdıklayan dipdiri sataşmalar, Çiçek Pasajı’ndan alınan Gitanes’lar, lahmacun kokusu. Simitçiler, annelerini yanlızca burada düşünürler. “Kasketçiler” diye bağıran adam, yalnızca burada mutludur. Kezzap, en iyi burada eritir. Beyoğlu’nda herkesin bir 900’lü hattı vardır mutlaka. Herkes bir şeyler anlatabilir. Herkes bir şeyler hatırlatabilir. Herkes meşhurdur. Herkes meşhur olmaya adaydır yeniden. Beyoğlu’nda aşk seksle vazifelidir. Aşk, Beyoğlu’nda sık sık gece mesaisine kalır. Alkolün freni patlar. Pop olan her şey ilerleyen saatle birlikte Blues’a kayar. Fingir fingir Balıkpazarı. Midye tava ve kokoreç. Kumpir. Bir bardak ayran içerek soluklanırsınız bir tuhaf pasaj girişinde. Çevreci gazeteler satan üniversiteliler, kağıt mendilciler, çikletçiler,. Gözünüze çarpan vampir bir yanılsamadır. Eda bu.

Mesela ben çileği Beyoğlu’nda sevdim. Sinemayı Beyoğlu’nda sevdim.  Kurt Cobain’i Beyoğlu’nda  sevdim. İlk kez Beyoğlu’nda fenalaştım. İlk kez Beyoğlu’nda kötü arkadaş edindim. Burada kırdım çenemi. İlk çocuğumu burada kaybettim. Bulamadım onu. Bir mezarlığa inşa edilmiş doğumhaneye benziyor Beyoğlu. Rengarenk ışıklandırılan organik muamma! Nerede ucuz içki satılıyorsa orada çevrilir yerli filmler. Ah tabii ki body-guardlar! Kendi yanlızlıklarını kendi ezikliklerini hırpalayan , döven body-guardlar! Biz: arka sokak matineleri, suareleri,!..Pornografi kurdelalarına dolanan ten mahkumları!...Arzumuz üzerine, bis’e çıkıyor coşkumuz! Lavanta işportalarındaki Çingene güzellerinin basma entari yanaklarına atlayamıyorum.

Hey ! Klavuz almadan açılma sakın Beyoğlu’na yabancı! Beyoğlu’nun koynuna girmek, her babayiğidin harcı değil.Çünkü hem bey olacaksın hem de oğul. Çünkü burası Tom Braks cennetidir. Çünkü burada herkes , bir diğerinin kimliğindedir. Silah çekilir, ateşlenir. Burada olmak yeryüzüne dağılmaktır. Sağım Solum Sivil Polis! Sağım Solum Radikal İslamcı dönerci dükkanı! Sağım Solum eroinman! Sağım Solum kedi köpek!  Adımbaşı figüran! Adımbaşı şarapçı! Adımbaşı dönme! Adımbaşı bar, bulvar cafe’leri! Bir ince hastalık gibi ilerliyor Beyoğlu! Oldukça sarhoş! Sendeliyor, takılıyor, yere kapaklanıyor ve yardımsız doğruluyor sonra. Beyoğlu, kendi başına tarihe geçiyor!

Her kapının önüne kanlı bir makas bırakılmış. Herkes kendi hayatını bir başkasının hayatına doğru süpürmüş. Çöplerimizi birbirimize dökmüşüz bir çırpıda. Belki de sosyalizm burada yüreklendirilir. Gözaltında kaybolanların aileleri burada yaşarlar artık. Burada öğreniriz yeni baştan hümanizmi. Vakitsiz öten horoz, bile bile ölüme yol alan bir devrimcidir olsa olsa.

Beyoğlu’nda herkes devrime de inanır intihara inandığı kadar. Beyoğlu’nda herkes idamdan dönmüştür çünkü. Lütfen herkes önünü iliklesin!

Tuzu biraz fazla kaçmış Beyoğlu’nun. Sabaha karşı martı sesleri. Ulumalar. İşkembeciler. Bir yolluk daha’ lar!!!..

Annem alışveriş için Beyoğlu’na çıktmıştı. Serin bir ilkbahardı. Önce turşu aldık biraz. Bana da lakerda tattırdı şişko bir amcadan. “Ben Papağan’dan kuru kahve alıp geliyorum bekle “dedi ve gitti annem. Yıllar geçti üstünden. Çıkagelmedi. Ne yapayım, girdim bir çiçekçiye. Orada, öyle Beyoğlu’nda , vitrinde gri bir menekşe demeti olarak hala annemi bekliyorum.

 

Küçük İskender

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Anasayfa Reklam Alanı 1 728x90

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!