WhatsApp
Geçmişten günümüze Beyoğlu
300 X 250 Reklam Alanı

Geçmişten Günümüze Beyoğlu / Özdemir Kaptan Arkan

Çok açık ki, Beyoğlu’nun, irili ufaklı alanlarını, sokaklarını, pasajlarını, meyhanelerini, yapılarını ,ibadethanelerini ve buralarda sürdürülen yaşamları, hala ciddi biçimde seviyoruz. Üstelik bu sevgimiz, yanlızca bize özgü de değil. Duygularımızı paylaştığımız başka kişiler de var. Onlarla birlikte, zaman zaman Beyoğlu’nda yaşamak, daha doğru bir deyişle Beyoğlu’nu yaşamak, bize sevinç veriyor. Beyoğlu’nu yalnız sevmiyoruz aynı zamanda önemsiyoruz.

Beyoğluna böyle önem vermemizin nedenleri arasında hiç kuşkusuz, sübjektif duygularımız da yer almaktadır. Bu duyguların başında, ilk gençliğimizde, burada, çok renkliliğini, çok sesliliğini, ve hoşgörünün egemenliğini, henüz bugünkü ölçülerde yitirmemiş, böylesine kentsel bir alanı tanımak olanağını bulmuş olmamız gelmektedir. İlk gençliğimizde tattığımız bu büyük sevinç, hala tükenmemiştir. Bundan dolayı, bizim gözümüzde Beyoğlu’nun ayrı bir önemi vardır.

Ancak Beyoğlu’nun asıl tartışmasız ve objektif önemi, Osmanlı’nın son birkaç kuşağı ile Cumhuriyet’in ilk birkaç kuşağının, genellikle ilk gençlik yıllarında burada karşılaştıkları yaşam biçiminden duyduğu sevinç değildir. Tarihi en az 1700 yıl öncesine uzanan Beyoğlu’nun gerçek önemi, çok eski ve büyük bir tarih, ticaret kültür birikiminin mirasçısı olmasından kaynaklanmaktadır.

Yazılı kaynakların, Beyoğlu’na ve Beyoğlu’nun tarihsel köklerini oluşturan yerleşim alanlarına, dünyanın başka yerlerindeki benzeri semtlerden çok daha fazla ve önemli ölçülerde yer ayırmış olmasının nedeni bu mirastır.

Beyoğlu bir yönden bakıldığı zaman Doğu’nun en Batı noktası; diğer bir yönden bakıldığında Batı’nın Doğu’daki en uç noktası olmuştur. Doğu dünyası ile Batı dünyası, Beyoğlu’nda yakın zamanlara kadar dünyanın hiçbir yerinde kolayca bulunmayacak ölçülerde, iç içe girmişler, kucaklaşmışlar ve kimi alanlarda özelliklerini  olduğu gibi korurlarken, bir bölüm alanda da birbirlerine karışmışlar ilginç sentezler oluşturmuşlardır.

Eski adı Pera olan Beyoğlu’nun, tarihsel köklerini oluşturan yerleşim alanları, tarihin yakın dönemlerinden, uzak dönemlerine doğru yapılacak bir sıralamaya göre, Galata, Regio Sycena ve Sike’dir. Tüm bu yerleşim alanlarının, tarih boyunca sürdürdükleri ortak özellikleri, karşılarında bulunan dünyanın en önemli kentlerinden biri İstanbul’un (önceleri Konstantinoupolis’in, daha önceleri Bizantion’un) barındırdıkları nüfus yapısından farklı bir nüfus yapısını barındırmalarıdır. Bu durum   Beyoğlu'na,  İstanbul’dan değişik ve bir İstanbul’la çelişen; fakat aynı zamanda ve bir başka anlamda ise, İstanbul’u tamamlayan bir işlev vermiştir.

İstanbul’un, kentsel anlamda ilk kökleri, Bizantion’a uzanmaktadır. Atina ile Korinthos arasında yer alan eski Megara kentinden gelen, o dönemdeki Elen kolonicilerinin İ.Ö 660 yılında kurduğu Bizantion, kültürel anlamda, antik bir Elen kentiydi. O çağın anlayışı doğrultusunda, bu kentin surları içinde barınması sakıncalı görülen yabancılar, kentin karşısında, bugünkü Galata’nın yerinde kurulu bulunan Türkçesi “incirlik” anlamına gelen Sike’de barınıyorlardı. O çağda sık  rastlandığı biçimde, yarı haydut yarı korsan, yarı tüccar kırması olan bu kişiler, Bizantion açısından tehlikeli sayılıyorlardı. Ne var ki Bizantion’un bunlardan tümüyle vazgeçmesi olanaksızdı. Çünkü, bu kişiler, Bizantion’da üretilenlerin, dünyanın diğer bölgelerine ulaşmasında, dünyanın diğer bölgelerinde üretilenlerin de, Bizantion’a ulaşmasında önemli işlevlere sahiptiler.

Bizantion, daha sonra imparator Büyük Constantinus tarafından gerçekleştirilen imar hareketlerinin sona ermesiyle, kuruluşunun 990’ıncı yılında, 11 mayıs 330 günü yapılan şenliklerle, adını ve önemli ölçüde işlevini değiştirdi. Bu tarihte, resmi olarak”Deutura Romi” (ikinci Roma) adını alan Bizantion’un halk arasındaki adı konstantinoupolis (Latincesi Costantinopolis ) oldu. Aynı tarihte, Konstantinoupolis’in karşısında yer alan Sike’nin adı, biraz latinleştirildi ve Regio Sycena, tıpkı Roma gibi 14 bölgeye ayrılmış olan s 13’üncü idari bölgesi olarak yönetildi.

Konstantinoupolis adını alan Bizans, 529 yılında, putperestliğin son barınağı olan, ünlü Atina Felsefe Okulu’nun kapatılmasından sonra, Hıristiyan Ortodoksluk’un tam anlamı ile egemenliğine girdi. Bu durum, 532 yılının 11-18 Ocak günlerinde, “Nika ihtilali”ne neden olduysa da, ihtilal sonucu değiştirmedi. İhtilalcilerin (“zafer” anlamına gelen) Nika çığlıkları, kanla boğuldu ve 30.000 kişi sokaklarda ve alanlarda öldürüldü. Konstantinoupolis artık Ortodoks bir kentti ve bayrağında hala, Megara’dan, Bizantion bayrağına geçmiş olan yeniay bulunsa da; antik Bizantion dönemiyle bağlantıları, önemli ölçüde zayıflamıştı.

Regio Sycena, barındırdığı insan yapısı yönünden,  Sike’nin eski işlevini yüklendi. Konstantinoupolis’e yabancı olan tüccarlar ve bunların silahlı muhafızlarından hizmetçilerine ve katiplerine kadar çeşitli adamları Regio Sycena’da barınıyorlardı.

Regio Sycena, tarih içinde giderek; Venedikli, Cevnevizli,  Pizalı, Sicilyalı tüccarların ve ailelerinin çoğunlukta olduğu bir İtalyan kenti halini alarak Galata adıyla anılmaya başladı. 12. yüzyılda, burada, İtalyanların yanı sıra çeşitli yabancılar ve özellikle Yahudiler yaşıyordu. Zaman zaman, bağımsızlığa yaklaşan özerk biçimlerde yönetiliyor; zaman zaman Konstantinoupolis’in yörüngesine giriyordu. O sıralarda, dünyanın en büyük ticaret ve kültür kenti olan Konstantinoupolis’in halkı ve yönetimi; bu durumu hoş karşılamıyor, ancak katlanmak zorunda kalıyordu. 1267 yılında, çoktandır Galata olarak anılan bu kentsel alan, bir daha birleşmemek üzere Doğu Roma’dan ayrıldı. Uzak Liguira kıyılarındaki Ceneviz’in Doğu’daki uzantısı oldu. “Podesta” adı verilen bir Cenevizli vali tarafından yönetilmeye başlandı. Artık kiliselerinde, Ortodoks Konstantinoupolis’te  yapılanlar gibi değil; Roma törelerine bağlı Katolik papazlar tarafından latinlerin yaptığı biçimde ibadet yaptırılıyordu. Tüm Karadeniz ticaretini ele geçiren Galata, ayrı bir devlet olmuştu.

1453 yılında, Osmanlılar, İstanbul’u Bizanslılardan; Galata’yı ise, Cenevizlilerden aldı. Galata’daki Cenevizlilere çeşitli ayrıcalıklar tanıyan Osmanlılar; böylece, Doğu Akdeniz’de çekişme halinde bulundukları Venedikliere karşı, Cenevizlilerin desteğini sağladılar. Galata’da “Magnifica Comminita” adıyla yaşayan Cenevizli topluluğu uzun süre, Osmanlı ile Avrupalılar arasında ticari alanda ve diğer alanlarda bağ kuran bir topluluk olarak yaşadı.

Çok ilginçtir ki 1640 yılından sonra Osmanlılar, İstanbul’da hiç Katolik kilisesi bulunmasına izin vermediler ve bu tarihten sonra yaklaşık 300 yıl boyunca, tüm Katolik kiliseleri varlıklarını yalnızca İstanbul’un karşısındaki Galata ve Pera’da sürdürdüler.

Oysa, Ortodoks ve Gregoryen kiliseleri ve hatta Patrikhaneleri ile Musevi sinegogları bu dönem boyunca, İstanbul yakasında kapılarını açık tutmakta zorluk çekmediler. Osmanlıların bu sırada, Bizans’ın güçlü olduğu dönemlerde Katoliklere karşı uyguladığı politikayı uyguladığını söylemek sanırız yanlış olmayacaktır. 1669 yılında Girit Adası’nı alarak, Doğu Akdeniz’de yüzlerce yıldır sürüp giden Venedik varlığına son veren Osmanlılar, bu tarihten sonra, Ceneviz desteğine gereksinimleri kalmadığı için, Galata’da ki Ceneviz topluluğunun ayrıcalıklı haklarına son verdi.

Ne var ki, Galata’nın ayrıcalıklı haklarına son verilmesi, Galata’nın ve Pera’nın, İstanbul ile aralarında bulunan tarihsel etkileşimi değiştirmedi. Osmanlıların, Hıristiyan elçiliklerin, ancak İstanbul’un karşı yakasında açılmasına izin vermesi, yabancıların yanı sıra kentin, Avrupa ile olan ticari ve kültürel ilişkilerini Müslüman, Hıristiyan ve Musevi Osmanlıların, Galata ve Pera’da yoğunlaşmasına yol açtı.

Bugün Beyoğlu’nda, pek çok Batı ülkesinin görkemli konsolosluk yapılarının bulunmasının nedeni; bunların İstanbul yakasında açılmasına izin verilmeyen eski elçilikler oluşudur. Daha sonra Cumhuriyet döneminde  elçiliklerin Ankara’ya taşınmak zorunda kalmasıyla, bu görkemli yapılar, konsolosluğa dönüşmüştür.

Beyoğlu, tıpkı tarihsel köklerini oluşturan; Galata, Regio Sycena ve Sike gibi, yukarıda kısaca açıkladığımız tarihsel misyonunun doğurduğu sonuçların etkisiyle, iki kişilikli olduğunu söyleyebileceğimiz, bir kentsel alan oluşturmuştur. Bir yandan, 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde de yapılmaya devam eden ünlü karnavallarına kadar, Batı dünyasının bir parçası olarak yaşarken; diğer yandan İstanbul’da kurulan ilk mevlevihaneye kucağını açıp, 500 yılı aşkın süredir barındıracak kadar Doğu dünyasının da bir parçası olarak kalmayı başarmıştır.

Doğrusu Beyoğlu’nun, iki kişilikli olduğunu söylemek bile yeterli değildir. Burada çok değişik kültürler eski günlerden beri, dünyanın pek çok yerinde, bugün bile bulunması zor bir hoşgörü içinde, özelliklerini koruyarak bir arada yaşamışlardır.

Sıkça yenilediğimiz gibi, geçmişte yaşanan bu hoşgörülü ortamın kanıtları, hala dimdik ortadadır.

Şu anda Beyoğlu’nda birbirlerine yüzer, iki yüzer metre uzaklıkta bulunan dinsel yapılar sözünü ettiğimiz görkemli geçmişin elle tutulabilir gözle görülebilir kanıtlarıdırlar.

Mevlevihaneler, Camiler, Ortodoks Rum kiliseleri, Yunanistan’da bile kolayca bulunmayan Katolik Rumların kilisesi…Gregoryen, Katolik ve Protestan Ermeni kiliseleri…Anglikan kiliseleri…Katolik kiliseleri ve bunlar arasında cemaatlerinin çoğunluğu; İtalyan, Fransız, İspanyol, Maltız’lardan oluşanları…Protestan Alman ve Protestan Hollanda kiliseleri…Yüksekkaldırım’da üç adet sinegog; biriAşkenat denilen Doğu Avrupa’dan gelme Museviler, diğeri İspanya kökenli Museviler, üçüncüsü İtalya kökenli Museviler tarafından kullanılıyor.

 

Tarlabaşı’nda Süryani Metropolitliği, Melkitlerden kalma Keldani Katolik kilisesi…Karaköy’e doğru inerken üç adet Ortodoks Rus  kilisesi. Dünyanın başka yerlerinde, böyle  bir sosyal yapının görünemeyeceği; bunun benzerlerine ancak, çok büyük ve sayılı metropollerde rastlanabileceği açık.

 

Beyoğlu’ndan böylesine etkilenmiş olmamızın haklı nedenlere dayandığı ortada. Oldukça geç dönemlerde de olsa onun özgün yaşamının tadına varmak olanağını bulduğumuz için, sanırım şanslı sayılabiliriz.

 

Özdemir Kaptan Arkan

 

Anasayfa Reklam Alanı 1 728x90

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!